3 Aralık 2012 Pazartesi

TÜRKİYEDE YETİŞEN TARIM ÜRÜNLERİ VE BÖLGELERE GÖRE DAGILIŞI


TÜRKİYEDE YETİŞEN TARIM ÜRÜNLERİ VE BÖLGELERE GÖRE DAGILIŞI



Buğday:İlk yetişme döneminde (ilkbaharda) yağış ister. Olgunlaşma ve hasat döneminde kuraklık gerekir.Bu özelliğinden dolayı Karadeniz kıyılarında tarımı yapılamaz.

Ayrıca düşük sıcaklıklardan dolayı Doğu Anadolu Bölgesinin yüksek yerlerinde tarımı yapılamaz. Bunların dışında bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir.Yazlık ve kışlık olmak üzere 2'ye ayrılır.


Buğday üretimi iklimdeki karasızlıktan dolayı bazı yıllar artarken, bazı yıllar düşer. Bu nedenle üretimin az olduğu yıllar dışarıdan satın alırız,üretimin fazla olduğu yıllar dışarıya satarız.Üretimin en fazla olduğu bölgemiz İç Anadolu Bölgesidir.

(Marmara,Akdeniz,Güneydoğu,Karadeniz,Ege, Doğu Anadolu) İl olarak en fazla Konya,Ankara ve Adana'dır.

Arpa:Soğuğa ve sıcağa dayanıklıdır. Bundan dolayı buğdayın yetişebildiği her yerde yetişir. Ayrıca düşük sıcaklıktan dolayı buğdayın yetişemediği Doğu Anadolu'nun yüksek yerlerinde de tarımı yapılabilir. Üretim en fazla İç Anadolu Bölgesinde gerçekleşir.(yaklaşık %40'ı) Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri izler.

Mısır:Yetişme döneminde bol su ister. Bundan dolayı yurdumuzda sulama imkanı olan bütün her yerde tarımı yapılabilir. Yağ elde edilmeye başlandıktan sonra tarımı Akdeniz Bölgesinde hızla gelişmiştir

Bugün mısır üretimimizin yarısına yakını Akdeniz Bölgesinden elde edilir (Adana çevresi başta gelir).

Üretimde 2. bölge Karadeniz Bölgesidir (Buğdayın yerine tarımı yapılmaktadır.) Bölge halkının temel besin maddesi olduğundan ticarette değeri yoktur.

Çeltik(Pirinç:Çeltik ilk çimlenme döneminde bol su ister. Hasat döneminde kuraklık gerekir.

Yurdumuzun sıcaklık şartları çeltik tarımına elverişlidir. Fakat su sorunu vardır. Bu sebeple tarımı akarsu kenarlarında gelişmiştir. Çeltik tarım alanlarında sivrisinek çok geliştiğinden ekim alanları devletin kontrolündedir (yerleşim birimleri çevresinde tarımına müsaade edilmemektedir.)

Üretimde en büyük paya sahip bölgemiz Marmara Bölgesidir. Başta Edirne ilimiz gelmektedir. Ayrıca Balıkesir , Çanakkale ve Bursa çevrelerinde de tarımı yapılır.

Üretimde ikinci bölge Karadeniz Bölgesidir. Başta Samsun olmak üzere, Çorum, Sinop, Kastamonu çevresinde tarımı gelişmiştir.

Akdeniz bölgesinde Silifke ve Amik ovaları önemli çeltik ekim alanıdır.

Üretimimiz yeterli olmadığından ithal etmekteyiz.

Çavdar: Serin yayla iklimi ister. Yem sanayisinde kullanılır. En fazla tarımı İç Anadolu Bölgesinde gelişmiştir.

Yulaf:Besin sanayinde,hayvan yemi olarak ve yüksek alkollü içeceklerin imalinde kullanılır.Üretimde İç Anadolu İlk sıradadır.

BAKLAGİLLER

Nohut: İlk yetişme döneminde yağış ister. Hasat döneminde kuraklık gerekir. Yurdumuz iklim şartları genelde nohut tarımına elverişlidir. En fazla tarımı İç Anadolu Bölgesinde yapılmaktadır. Bu bölgemizi Akdeniz ve Ege Bölgeleri takip etmektedir.

Mercimek: Kuraklığa dayanıklı olduğu için en fazla tarımı G. Doğu Anadolu Bölgesinde gelişmiştir. Mercimek üretimimizin yarıdan fazlası bu bölgeden karşılanır (kırmızı mercimek). Üretimde ikinci bölgemiz İç Anadolu Bölgesidir(yeşil mercimek).

Fasulye: Yurdumuzda sulama imkanı olan her yerde tarımı yapılabilir. Üretimde en büyük paya sahip bölgemiz İç Anadolu'dur

SANAYİ BİTKİLERİ

1-Tütün: Kıraç arazilerde yetişebilir. İlk yetişme döneminde su ister. Daha sonra mutlaka kuraklık olmalı. Bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir

Ancak kaliteli tütün yetiştirilmesi amacıyla ekim alanları devlet tarafından sınırlandırılmıştır.

Üretimde 1. Ege Bölgesidir ( Manisa, İzmir, Aydın, Muğla, Denizli ve Uşak çevresi).

2. G.Doğu Anadolu Bölgesi

3.Karadeniz Bölgesidir.

2-Şeker Pancarı: Yurdumuzda tarımı 1925 yılında Uşak'ta başlamıştır (ilk fabrika Uşak'ta 1926 yılında kuruldu). Bugün fabrikaların kurulduğu her yerde tarımı yapılmaktadır. Belirli iklim ve toprak isteği yoktur. Sulama imkanı olan her yerde tarımı yapılabilir. Üretimde 1. İç Anadolu Bölgesidir.

Ş.pancarı tarladan söküldükten sonra kısa bir süre sonra işlenmesi gerektiğinden tarımı fabrikalar çevresinde yapılır. Ayrıca pancar küspesi hayvan yemi olarak kullanıldığı için buralarda besi hayvancılığı da gelişmiştir.

Kıyı bölgelerimizde tarımı yapılmaz. Sebebi buralarda daha fazla gelir getiren ürünlere öncelik verilmesidir.

3-Pamuk: Alüvyal toprakları sever. Ayrıca yüksek sıcaklığa ihtiyaç duyar. Yetişme döneminde bol su, hasat döneminde kuraklık gerekir. Üretimde 1.Güneydoğu Anadolu Bölgesir(En fazla Ş.Urfa Çevresi). Gap ile birlikte tarımı hızla gelişmektedir.

2.Ege Bölgesi (kıyıdaki bütün çöküntü ovalarında), 3.Akdeniz Bölgesi (başta Adana olmak üzere Hatay, İçel, Antalya Çevresi), Ayrıca Marmara Bölgesinde Balıkesir, Bursa ve Çanakkale çevresi ile Doğu Anadolu

Anadolu Bölgesinde etrafı dağlarla çevrili çukur alanlarda tarımı yapılır(Elazığ ve Iğdır çevresi).

4-Çay: Tropikal iklim bitkisidir. Bol ve düzenli yağış ister. Bulutlu gün sayısı fazla olmalıdır. Kışlar ılık geçmelidir

Yurdumuzda en iyi yetişme şartlarını Doğu Karadeniz Bölümünde bulmuştur. Bugün Rize başta olmak üzere Ordu'dan Gürcistan sınırına kadar olan kıyı kesimde tarımı yapılmaktadır. Yurdumuzda çay tarımı Cumhuriyetin ilanından sonra başlamıştır (1924). Çay tarımının tamamı Karadeniz bölgesindedir.


5-Zeytin:Akdeniz iklim bitkisidir. Ancak Akdeniz Bölgesinde tarımı fazla gelişmemiştir. Daha fazla gelir getiren ürünlere öncelik tanınmasından dolayı. Bugün üretimde;

1. Ege Bölgesi (Kıyı Ege Bölümündeki ova ve kenarlarında, Manisa, Aydın, İzmir, Muğla , Denizli çevresi).

2. Marmara Bölgesi-Güney Marmara kıyıları (en kaliteli sofralık zeytin bu bölgeden Gemlik çevresinden elde edilir).

3. Akdeniz Bölgesi (Antalya çevresi en fazla).

-Ayrıca Doğu Karadeniz'de Çoruh vadi oluğunda (Artvin) ve G:Doğu Anadolu --Bölgesi'nde G.Antep çevresinde tarımı yapılır.

-Zeytinin devirli üretim özelliğinden dolayı; üretim bir yıl fazla , bir yıl azdır.

-Dünya zeytin üretiminde İtalya , İspanya ve -Yunanistan'dan sonra 4. sıradayız.

6-Ayçiçeği: İlk yetişme döneminde su , hasat döneminde kuraklık ister. Bundan dolayı Doğu Karadeniz kıyıları hariç bütün bölgelerimizde sulama ile tarımı yapılır. Üretimde 1. Marmara Bölgesi (Ergene Bölümü). 2. Karadeniz Bölgesi (Orta Karadeniz) 3. İç Anadolu Bölgesi'dir.

7-Haşhaş: Doğu Karadeniz kıyıları hariç bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir. Ancak uyuşturucu elde edildiği için üretimi devlet kontrolündedir. Bugün başta Afyon olmak üzere Kütahya, Uşak, Denizli, Burdur, Isparta, Konya çevresinde tarımı yapılır. Gıda sanayisinde ve tıpta narkoz  yapımında kullanılır. Bu üretimin  büyük bir bölümü Ege Bölgesinden elde edilir.
 8-Anason:Alkollü içeceklere koku vermek amacıyla ve bitkisel çay olarak kullanılır.Üretim alanları ise Marmara,Ege ve Akdeniz'dir.

9-Keten-Kenevir:Genelde ikisi bir anılmaktadır.

Keten:Tohumları boya sanayinde kullanılır.

(bezir yağı elde edilir)Liflerinden kot ve keten kumaşı yapımında kullanılır.Tamamına yakını Marmara Bölgesinde üretilir.

Kenevir:Lifleri ketene göre daha kaba olan bu bitki çuval,paspas halat yapımında kullanılır.ayrıca bir türünden (hint keneviri)uyuş-turucu elde edildiği için üretimi devlet kontrolün dedir.Üretimin tamamına yakını Batı Karadeniz Bölümünden elde edilir.

10-Soya Fasulyesi:Önceleri daha çok Doğu Karadeniz'de Ordu-Giresun çevresinde tarımı yapılırdı. 1982 yılından sonra yağ sanayisinde kullanılmaya başlanılınca tarımı Akdeniz Bölgesinde hızla gelişmiştir. Kısa sürede geliştiği için bölgede ikinci ürün olarak yetiştirilir. Adana başta olmak üzere İçel, Hatay çevresinde tarımı gelişmiştir. Türkiye üretiminin yaklaşık % 90'ını Akdeniz Bölgesi karşılar.

11-Susam:Sıcak iklim bitkisidir. Yurdumuzda başta G.Doğu Anadolu Bölgesi olmak üzere Akdeniz ve Ege Bölgelerinde tarımı yapılır Yağ elde edilir. Ayrıca helva yapımında kullanılır.

DİĞER TARIM ÜRÜNLERİ
Yer Fıstığı: Akdeniz iklim şartlarında iyi yetişmektedir. En fazla tarımı Akdeniz bölgesinde Adana çevresinde gelişmiştir(%91). Ayrıca G.Doğu Anadolu Bölgesinin batısında, Ege Bölgesi'nde Muğla Manisa ve Aydın çevresi, G. Marmara Bölümü'nde Balıkesir, Çanakkale çevresinde tarımı yapılır. Çerez olarak tüketildiği gibi yağ da elde edilir.

Üzüm: Kışın -40ºC ye kadar dayanabilir. Bundan dolayı meyveler içinde yetişme alanı en geniş

Üzüm üretiminde başta Ege Bölgesi (Manisa, İzmir, Denizli ) gelir. 2. G.Doğu Anadolu Bölgesidir. 3. İç Anadolu Bölgesidir.

Dünya kuru üzüm üretimde birinciyiz ve ihracat yapmaktayız.En az üretim Karadeniz'de yapılır.

İncir:Akdeniz iklim bitkisidir. Kış ılıklığı ister ve yaz kuraklığı ister. En fazla tarımı Ege Bölgesi'nde gelişmiştir (Başta Aydın gelir.) Üretimin %80 i bu bölgeden karşılanır. Ayrıca Akdeniz Bölgesi, G. Marmara ve G.Doğu Anadolu Bölgesinin batısında tarımı yapılabilir.

Türkiye Dünya kuru incir üretiminde ilk sırada yer alır ve önemli ihracat ürünümüzdür.

Fındık: Anavatanı Türkiye'dir. En iyi yetişme şartları Karadeniz iklim bölgesidir. Yurdumuz üretiminin %80'ini Karadeniz bölgesi karşılar.

En fazla Ordu- Giresun olmak üzere Karadeniz kıyılarında tarımı yapılmaktadır. Ayrıca Marmara Bölgesinde Sakarya çevresinde tarımı yapılır. Türkiye dünya fındık üretiminde ve ihracatında ilk
sırada yer alır (%60-70).


Turunçgiller(Narenciye): Tropikal iklim bitkisidir. Yurdumuzda tarımı en fazla Akdeniz Bölgesinde gelişmiştir (%88) Antalya başta olmak üzere bütün Akdeniz kıyılarında tarımı yapılabilmektedir.


Ayrıca Ege Bölgesinde İzmir'e kadar olan güney kıyılarında, G.Marmara Bölümünün soğuktan korunmuş kıyılarında, Doğu Karadeniz Bölümünde Rize çevresinde ve G.Doğu Anadolu Bölgesinin batısında tarımı yapılmaktadır.

Muz:Tropikal iklim bitkisidir. Yurdumuzda Akdeniz Kıyılarında tarımı yapılabilmektedir. Bugün tarımı daha çok Alanya - Anamur arasında gelişmiştir.

Elma:Üzümden sonra yetişme alanı en geniş olan meyvedir.(üzümden sonra soğuğa en dayanıklı bitkidir) Bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir. Niğde, Nevşehir, Amasya,

Tokat, Kastamonu, Bursa, Burdur,

Isparta, Antalya önemli elma üretim

merkezlerimizdir.Bölge olarak İç Anadolu ve Akdeniz, üretimin büyük bölümünü karşılar.

Antepfıstığı:En iyi yetişme şartlarını G.Doğu Anadolu Bölgesinde bulmuştur (% 90). Başta Ş.Urfa ve G.Antep gelir. Ayrıca Akdeniz ve Ege Bölgelerinde çitlembik ağaçlarının aşılanması ile de tarımı yapılabilmektedir. Üretim bir yıl fazla bir yıl azdır. Önemli ihracat ürünümüzdür.

Kayısı:Bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir. En fazla tarımı D.Anadolu Bölgesi'nde Malatya-Elazığ çevresinde gelişmiştir.



Badem: Kıraç arazilerde yetişebilmektedir. Bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilmektedir. En fazla İç Anadolu Bölgesinde Niğde -Nevşehir çevresinde gelişmiştir.



Şeftali:Güney Marmara(özellikle Bursa çevresi) ve Kıyı Ege

Kestane:Güney Marmara ve Batı Karadeniz.

Yumrulu Bitkiler

Patates: kumlu topraklarda iyi yetişir. Bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir. En fazla tarımı İç Anadolu Bölgesinde gelişmiştir ( Nevşehir). Ayrıca Ödemiş-İzmir, Sakarya, Trabzon, Erzurum diğer önemli patates üretim merkezlerimizdir.

Soğan-Sarımsak: Bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir. Bursa -Karacabey önemli soğan üretim merkezi iken Kastamonu da sarmısakta önemli merkezimizdir. Soğan-sarmısak tarımı bütün bölgelerimizde yapılabilir.

Sebzecilik: Sebzeler çok fazla su isterler. Yurdumuzda sebze yetiştiriciliği en fazla Akdeniz Bölgesinde gelişmiştir. Bu bölgeyi Ege ve Marmara Bölgeleri takip eder. En az geliştiği bölgemiz D.Anadolu bölgesidir. Sebebi yaz mevsiminin çok kısa sürmesidir. Ayrıca İç Anadolu Bölgesinde de sulama yetersizliğinden dolayı sebze tarımı gelişmemiştir.

Sebze tarımı seracılık faaliyetleri ile Akdeniz ve Ege Bölgelerinde bütün yıl yapılabilmektedir. Seracılığın buralarda gelişme sebepleri; kışların ılık geçmesi ve güneşli gün sayısının fazla olmasıdır.

Seracılık

Sıcaklığı kontrol altına alarak entansif (intansif) tarım metotlarını uygulamak suretiyle mevsiminden önce veya sonra turfanda sebze-meyve üretimi yapılan faaliyettir.

Akdeniz(Antalya Bölümü ve Mersin çevresi),Kıyı Ege,Güney Marmara(Yalova,Bursa Çevresi)
Gül ve Çiçekçilik
%90'dan fazlası Isparta çevresinde yapılır.Çiçekçilik özellikle seralarda Antalya'da ve Yalovada yetiştirilir.

PERİYODİK CETVEL


Periyodik tabloyu kullanarak , her element hakkında belirli bilgiler elde edebiliriz . Örneğin , 1 kilogramlık bir karbon bloğunda kaç karbon atomu bulunduğunu tayin etmek için , karbon atomunun bağıl atom kütlesini kullanmamız yeterli .

    Bağıl Atom Kütlesi: Bir elementin , atom kütle birimi ( atomic mass units: amu ) cinsinden ortalama kütlesini belirtir . Bu rakam , sıklıkla elementin izotoplarının da ortalama kütlesini belirttiği için , ondalıklı bir sayıdır . Bir elementin bağıl atom kütlesinden atom numarasının ( proton sayısının ) çıkarılmasıyla , o elementin nötron sayısı bulunabilir .

    Atom Numarası: Bir atomda bulunan proton sayısı , elementi tanımlar ve atom numarası olarak adlandırılır . Atomda bulunan proton sayısı aynı zamanda , elementin kimyasal karakteri hakkında da bilgi verir .
       

    Periyodik tabloda sıklıkla karşılaşılan görünüm , yandaki gibidir . Burada , element simgesinin altında verilen "bağıl atom kütlesi" , proton ve nötron sayısının toplamına eşittir .
    Element simgesinin üstünde verilen atom numarası da , proton sayısına eşit olduğuna göre , bu iki sayının farkı bize elementin nötron sayısını verir .


    Örnek: Kalsiyumun ( Ca ) nötron sayısı:
    Bağıl atom kütlesi - Atom numarası = 40-20= 20'dir .

    Bu gösterim , periyodik tablonun dışında , örneğin herhangi bir anlatımda elementin adı geçerken de kullanılabilir . Bazı durumlarda , bu iki değerin yeri tam tersi şekilde ( atom numarası altta , bağıl atom kütlesi üstte ) de olabilir . Ek olarak , simgenin sağ tarafında , elementin + ya da - yükü de gösterilebilir .

    Element Simgesi: Her elemente ait bir ya da iki harften oluşan simgelerin , uluslararası geçerliliği vardır . Element simgeleri hakkında detaylı bilgi için tıklayınız .

    Elektron Dizilimi: Uyarılmamış bir atomdaki elektronların konumlarını gösterir . Kimyabilimciler , temel fizik bilgilerine dayanarak , atomların elektron dizilimlerine göre nasıl davranabilecekleri konusunda fikir yürütebilirler . Elektron dizilimi , bir atomun kararlılık , kaynama noktası ve iletkenlik gibi özellikleri hakkında bilgi verir . Atomların son enerji düzeylerine ( en dış yörüngelerine ) "valans düzeyi" , burada yer alan elektronlara da "valans elektronları" adı verilir . Kimyasal tepkimelerde birinci derecede önem taşıyan elektronlar , valans elektronlarıdır .

    Bir elementin periyodik tablodaki yerine bakarak , o elementin elektron dizilimi de anlaşılabilir . Aynı grupta ( dikey sırada ) yer alan elementlerin elektron dizilimleri büyük benzerlik gösterir ve bu nedenle de kimyasal tepkimelerde benzer şekilde davranırlar .

    Yükseltgenme basamağı ( sayısı ) : Bir elementin , bileşiklerinde alabileceği değerliklerdir . İngilizce'deki "oxidation state" kullanımına karşılık gelmektedir .

    Periyodik tabloda yer alan elementler , gözterdikleri belirli ortak özelliklere göre gruplar halinde inceleniyor . Bu gruplar hakkında kısaca bilgi vermek gerekirse:



    1 . Alkali Metaller:    Periyodik tablonun ilk grubunda ( dikey sırasında ) yer alan metallerdir . Fransiyum dışında hepsi , yumuşak yapıda ve parlak görünümdedir . Kolaylıkla eriyebilir ve uçucu hale geçebilirler . Bağıl atom kütleleri arttıkça , erime ve kaynama noktaları da düşüş gösterir . Diğer metallere kıyasla , özkütleleri de oldukça düşüktür . Hepsi de , tepkimelerde etkindir . En yüksek temel enerji düzeylerinde bir tek elektron taşırlar . Bu elektronu çok kolay kaybederek +1 yüklü iyonlar oluşturabildikleri için , kuvvetli indirgendirler . Isı ve elektriği çok iyi iletirler . Suyla etkileşimleri çok güçlüdür , suyla tepkime sonucunda hidrojen gazı açığa çıkarırlar .

    2 . Toprak Alkali Metaller:    Periyodik tablonun baştan ikinci grubunda ( dikey sırasında ) yer alan elementlerdir . Sıklıkla beyaz renkli olup , yumuşak ve işlenebilir yapıdadırlar . Alkali metallerden daha az tepken ( tepkimelere girmeye eğilimli ) karakterde olmalarının yanında , erime ve kaynama sıcaklıkları da daha düşüktür . İyonlaşma enerjileri de alkali metallerden daha yüksektir . Toprak elementleri ismi , bu gruptaki elementlerin toprakta bulunan oksitlerinin , eski kimyabilimciler tarafından ayrı birer element olarak düşünülmesinden gelir .

    3 . Geçiş metalleri:    Sertlikleri , yüksek yoğunlukları , iyi ısı iletkenlikleri ve yüksek erime-kaynama sıcaklıklarıyla tanınırlar . Özellikle sertlikleri nedeniyle , saf halde ya da alaşım halinde yapı malzemesi olarak kullanılırlar . Geçiş elementlerinin hepsi , elektron dizilimlerinde , en dışta her zaman d orbitalinde elektron taşırlar . Tepkimelere giren elektronlar da , d orbitalindeki elektronlardır . Geçiş metalleri sıklıkla birden fazla yükseltgenme basamağına sahiptir . Çoğu , asit çözeltilerinde hidrojenle yer değiştirecek kadar elektropozitiftir . İyonları renkli olduğu için , analizlerde kolay ayırt edilirler .

    4 . Lantanidler:    Geçiş metallerinin bir alt serini oluştururlar ve toprakta eser miktarda bulunmaları nedeniyle , "nadir toprak elementleri" olarak da isimlendirilirler . En önemli ortak özellikleri , elektron değişiminin yalnızca 4f orbitaline elektron katılımıyla gerçekleşmesidir . Özellikle +3 değerlikli hallerinde , birbirlerine çok benzeyen özellikler gösterirler . Kuvvetli elektropozitif olmaları nedeniyle , üretilmeleri zordur . Çoğunun iyon hallerinin karakteristik renkleri vardır .

    5 . Aktinidler:    Bu elementlerin en önemli ortak özelliği , elektron katılımının 5f orbitalinde gerçekleşmesidir . Geçiş metallerinin bir alt serisi konumundadırlar ve doğada çok ender bulunabilirler .

    6 . Transaktinidler:    Aktinidleri takip eden elementlere bu ad verilir . Uranyumdan daha büyük olan bu elementler , yalnızca nükleer reaktörlerde ya da parçacık hızlandırıcılarda elde edilebilirler . Geçiş elementlerinin bir alt bölümüdürler . Metaller ya da ametaller arasındaki yerleri , kesin olarak belirlenememiştir .

    7 . Ametaller:    Metal özelliği göstermeyen elementlerdir . Metaller çözeltilerde katyonları ( pozitif yüklü iyonları ) oluştururken , ametaller anyon ( negatif yüklü iyon ) oluşturma eğilimindedir . Metallerin aksine iyi iletken değillerdir ve elektronegatiflikleri çok yüksektir . Metaller ve ametaller arasında özellikler gösteren bazı yarıiletken elementler , "metaloidler" olarak da adlandırılır . Halojenler ve soygazlar da ametal doğadadır .

    8 . Halojenler:    Periyodik tablonun 7A grubunda bulunan , tepkimeye eğilimli ametallerdir . Bu gruptaki elementlerin hepsi elektronegatiftir . Elektron alma eğilimi en yüksek olan elementlerdir . Doğada sert olarak değil , mineraller halinde bulunurlar . Element halinde 2 atomlu moleküllerden oluşurlar . Oda koşullarında flor ve klor gaz , brom sıvı , iyotsa katı haldedir . Erime ve kaynama noktaları grupta aşağıdan yukarıya doğru azalır . Zehirli ve tehlikeli elementler olarak bilinirler .

    9 . Soygazlar:    Periyodik tablonun en son grubunu oluşturan , tümü tek atomlu ve renksiz gaz halinde bulunan elementlerdir . En dış yörüngeleri elektronlarla tamamen dolu olduğu için son derece kararlıdırlar ve tepkimelere eğilimleri de çok düşüktür . Bu davranışları nedeniyle de "soygaz" adını almışlardır . Atmosferde bulunurlar ve sıvı havanın damıtılmasıyla elde edilirler . İlk keşfedilen soygaz , hidrojenden sonra en hafif element olan helyumdur . Radon , çekirdeği dayanıksız olan , radyoaktif bir elementtir . Çok düşük olan erime ve kaynama noktaları , grupta yukarıdan aşağıya gidildikçe yükselir . İyonlaşma enerjileri , sıralarında en yüksek olan elementlerdir .


BOŞALTIM SİSTEMİ



1- Boşaltım Sistemi :
Canlıların yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmek için dışarıdan aldıkları besin içerikleri, vücutta enerji üretimi için, yapım ve onarım için ve düzenleyici olarak kullanılır. Besin içeriklerinin hücrelerde yaşamsal faaliyetlerde kullanılması (besin maddelerinin hücrelerde parçalanması) sonucu oluşan su, madensel tuzlar, karbondioksit gazı, amonyak, üre, ürik asit gibi zararlı ve atık maddelerin vücut dışına atılmasına boşaltım denir. Boşaltım olayını gerçekleştiren sisteme boşaltım sistemi denir. Boşaltım olayında, hücrelerde oluşan zararlı atık maddeler, vücuda dışarıdan alınarak kana karışan zararlı maddeler ve vücudun ihtiyacından fazla alınan yararlı maddeler dışarıya atılır.
İnsanlarda boşaltım sistemini oluşturan organlar; böbrekler, idrar (sidik) borusu (kanalı) (üreter), idrar (sidik) torbası (kesesi) ve üretradır.
İnsanlarda deri, akciğerler ve kalın bağırsak ta boşaltım yapan diğer organlardır. Ayrıca karaciğer de boşaltıma yardımcı organdır.
İnsanlarda boşaltım sistemi, solunum ve dolaşım sistemleri ile birlikte çalışır.

SORU : 1- Nefron nedir?
2- Diyaliz nedir?
3- Vücut, besin içeriklerini ne için kullanır? (Enerji üretimi, yapım, onarım ve düzenleyici olarak kullanır).
3- Besin içerikleri vücutta kullanıldıktan sonra ne olur? (Atık maddeler oluşur).

2- Boşaltım Sistemi Organları ve Görevleri :
İnsanlarda boşaltım sistemi; böbrekler, idrar (sidik) borusu (kanalı) (üreter) ve idrar (sidik) torbası (kesesi) ve üretradan oluşur.

a) Böbrekler :
Böbrekler, vücutta yaşamsal faaliyetler sonucu oluşan su, üre, ürik asit ve madensel tuzlardan oluşan atık maddelerin kandan süzülerek idrar şeklinde vücut dışına atılmasını sağlar. Yani insanlarda boşaltım olayını gerçekleştiren organ böbreklerdir.
Böbrekler karın boşluğunun arkasında ve bel hizasında, bel omurlarının (omurganın) iki yanında biri sağda biri solda olmak üzere iki tane olan ve kuru fasulyeye benzeyen (10 cm uzunluğundaki) koyu kırmızı renkli organlardır. Böbreklerin çukur olan orta kısımları birbirine dönüktür. (Böbrekler, eller bele konduğunda, belin arkasında başparmakların geldiği yerlerde bulunur).
Böbreklerin üst kısımlarında hormon salgılayan böbrek üstü bezleri bulunur. Böbreklerin etrafında kalın yağ tabakası bulunur. Bu yağ tabakası böbrekleri dış etkilere karşı korur. Böbreğin en dışında yer alan saydam, ince ve dayanıklı olan yapıya da böbrek zarı denir.
Böbreklerin birbirine bakan kısımları çukur olup, bu kısımlara göbek denir. Böbreklerin çukur olan orta kısımlarına böbrek atardamarı, böbrek toplardamarı ve idrar borusu bağlıdır. (Aorttan ayrılarak, süzülecek kanı böbreğe getiren böbrek atardamarı göbeğe girer; böbrekten kan götüren böbrek toplardamarı ve idrar kanalı göbekten çıkar).
Böbrekler, kabuk bölgesi, öz bölgesi ve havuzcuk olmak üzere üç kısımdan oluşur.

1- Kabuk Bölgesi (Korteks) :
Böbrek zarının hemen altında yer alan, toplu iğne başı görünümündeki kırmız renkli taneciklerden oluşan kısımdır. Kabuk bölgesine böbrek atardamarı bağlıdır. Böbrek atardamarı ile gelen kandaki su, üre, ürik asit ve madensel tuzlar gibi zararlı ve atık maddelerin süzüldüğü yerdir.
Kabuk bölgesinde, kandaki atık maddeleri süzen taneciklere (kısma) süzücü cisimcik veya nefron (malpighi tanecikleri) denir. Nefronlar, böbreğin en küçük görev birimidir. (Her böbrekte yaklaşık 1 milyon nefron vardır).
2- Öz (Medulla) Bölgesi :
Kabuk bölgesindeki nefronlar tarafından kandan süzülen su, üre, ürik asit ve madensel tuzlar gibi zararlı ve atık maddelerin yani süzüntünün yani idrarın havuzcuğa taşındığı yerdir. Atık maddeler yani idrar, öz bölgesindeki idrar kanalcıklarından geçerek havuzcuğa taşınırlar.
Öz bölgesine böbrek toplardamarı bağlıdır. Süzülen ve temizlenen kan, böbrek toplardamarı ile alınarak böbreklerden uzaklaştırılır.

3- Havuzcuk (Pelvis) Bölgesi :
Böbreğin ortasında bulunan ve kandan süzülen su, üre, ürik asit ve madensel tuzlardan oluşan idrarın böbreklerde toplandığı yerdir. Havuzcuğa, idrar borusu (kanalı) bağlıdır. (Sağlam bağ dokudan yapılmıştır).

b) Üreter (İdrar (Sidik) Borusu (Kanalı)) :
Böbreğin havuzcuk kısmına bağlı olan ve havuzcukta toplanan idrarı, idrar torbasına (kesesine) taşıyan 22 – 25 cm uzunluğundaki borudur.

c) İdrar (Sidik) Torbası (Kesesi) (Mesane) :
Üreter (idrar borusu) ile böbreklerden gelen idrarın vücutta toplandığı yerdir. İdrar torbası kuvvetli kaslardan yapılmıştır ve gerektiğinde genişleyerek idrarı bir süre depolar. İdrar torbasında depolanan idrar, buraya bağlı olan idrar yolundan (üretradan) ile vücut dışına atılır.

3- Boşaltım Yapan Diğer Organlar :
İnsanlarda akciğerler, deri ve karaciğer boşaltım yapan diğer organlardır.

a) Akciğerler :
Hücrelerde solunum olayı sonucu oluşan karbondioksit gazını ve su buharını, soluk verme yoluyla vücut dışına atarak boşaltım yapar.

b) Deri :
Vücutta fazla olan su ve madensel tuzları terleme yoluyla vücut dışına atarak boşaltım yapar. Ayrıca terleme yoluyla (dışarı atılan su molekülleri, ısı moleküllerini taşır) vücudun ısı dengesi sağlanmış olur.

c) Karaciğer :
Hücrelerde solunum olayında bazı besinler (proteinler) parçalandığında amonyak denilen ve çok zehirli olan bir sıvı oluşur. Karaciğer, çok zehirli olan amonyağı, daha az zehirli olan üre ve ürik aside çevirerek boşaltıma yardımcı olur.
Karaciğer, yaşlanmış alyuvarlar hücrelerini parçalar ve oluşan atıklarını safra sıvısı ile bağırsaklara göndererek boşaltım yapar.

d) Kalın Bağırsak :
Kalın bağırsak, ince bağırsaktan kana geçemeyen besinler ile su, madensel tuzlar (mineraller), besin atıkları ile safra sıvısının bir süre depolanmasını ve sindirim sisteminin son bölümü olan anüse iletilip anüsten de dışkı yoluyla vücut dışına atılmasını sağlar.

NOT : 1- Atık maddeleri vücuttan uzaklaştıran organlar;
• Böbrekler
• Akciğerler
• Deri
• Kalın bağırsak
• Karaciğer (Boşaltım yapmaz).

SORU : 1- Vücudumuzdaki atık maddeleri uzaklaştıran organlar hangileridir?


4- İnsanda Boşaltım Olayının Gerçekleşmesi :
Hücrelerde yaşamsal faaliyetler sonucu oluşan su, madensel tuzlar, karbondioksit gazı ve amonyak kana verilir ve toplardamarlar ile kalbe getirilir.
Kalbe gelen kirli kan önce akciğer atardamarı ile akciğerler gönderilir ve içindeki karbondioksit gazı solunum sisteminden soluk verme yoluyla vücut dışına atılır. Temizlenen kan akciğer toplardamarı ile kalbe geri gelir. Kalbe gelen kan aort atardamarı ile vücuda pompalanır. Vücuda pompalanan kan, karaciğere gelir ve kandaki amonyak, üre ve ürik aside çevrilir. Kan daha sonra böbrek atardamarı ile böbreklere gelir. (Böbrek atardamarı, aorttan ayrılan damarlardan biridir.)
Böbreklere gelen kirli kandaki su, üre, ürik asit ve madensel tuzlar, kabuk bölgesindeki nefronlar tarafından süzülür. Süzülen ve temizlenen kan, böbrek toplardamarı ile böbreklerden uzaklaştırılır. (Böbreğe gelen kan oksijen yönünden, böbrek toplardamarı ile böbreklerden giden kan karbondioksit yönünden zengindir. Böbrek toplardamarı, alt ana toplardamara bağlanır).
Kabuk bölgesindeki nefronlar tarafından süzülen su, üre, ürik asit ve madensel tuzlardan oluşan süzüntü yani idrar, öz bölgesindeki idrar kanalcıklarından geçerek havuzcukta toplanır. Havuzcuktaki idrar, idrar borusu ile idrar torbasına taşınır ve idrar torbasından da idrar yoluyla vücut dışına atılır.
(Süzüntüdeki suyun büyük bir bölümü, glikoz ve diğer besin maddeleri öz bölgesindeki toplama kanalcıkları tarafından emilerek tekrar kana geçer. Bu olaya geri emilim denir. Böylece yararlı maddelerin vücut dışına atılması engellenmiş olur. Süzüntüdeki su ve besinler emildikten sonra havuzcukta kalan sıvıya idrar denir).


SORU : 1- Böbrek yetmezliği hastaların günlük yaşantısını nasıl etkiler?
2- Diyaliz cihazı, böbrek yetmezliği hastalarının tedavisinde nasıl kullanılır? (Böbreklerin görevini yerine getirir ve kandaki idrarı süzer).
3- Böbrek nakli, böbrek hastalarının hayatı açısından nasıl bir öneme sahiptir? (Böbrek yetmezliği hastalığının kesin tedavisi olduğu için diyaliz makinesine bağlanmaya ihtiyaç duymazlar).
4- Böbrek yetmezliği hastaları için teknolojik gelişmelere bağlı olarak başka hangi tedavi yöntemleri vardır?
5- Ülkemizde böbrek nakli ihtiyacı karşılanabiliyor mu?
6- Hastalara böbrek nakli nasıl yapılır?
7- Boşaltım sistemi ile ilgili hastalıklarda hangi teknolojik gelişmeler kullanılır?


5- Boşaltım Sisteminde (Böbreklerde) Görülen Hastalıklar :
Boşaltım sisteminde; böbrek iltihabı, böbrek taşı, böbrek yetmezliği, idrar torbası ve idrar yolu iltihabı, nefrit, üremi, albümin, sistit, şeker hastalığı ve yüksek tansiyona bağlı olan böbrek rahatsızlıkları görülür.

a) Böbrek İltihapları :
Böbreğin öz bölgesinde veya havuzcuğunda görülür. İdrar tutamama, bel ağrısı, halsizlik, üşüme, ateşlenme gibi belirtileri vardır.

b) Böbrek Taşları :
İdrardaki madensel tuzların (kalsiyum tuzları, D vitamini ve azotlu bileşiklerin), idrar kanalcıklarında veya havuzcukta veya idrar borusunda birikmesi ile oluşur. Erkeklerde daha fazla ortaya çıkar. Sancı ve idrarda kan görülmesi gibi belirtileri vardır. (Taş oluşumunun önlenmesi için günde yeterince su içilmeli, süt ve süt ürünlerinin aşırı tüketiminden uzak durulmalıdır.)
Böbrek taşlarının tedavi yöntemlerinden biri taş kırmadır. Bunun için yüksek enerjili (ultrasonik) ses dalgaları kullanılır ve ses dalgaları cilde ve böbreklere zarar vermeden taşları kırabilir. Kırılan taşlar idrarla dışarı atılır. Büyük ve kırılamayan taşlar ise ameliyatla alınabilir.

c) Böbrek Yetmezliği :
Böbreklerin tamamen veya kısmen (%80) görevini yerine getirememesi hastalığıdır. Bu hastalığı taşıyan insanların kanındaki su, üre, ürik asit ve madensel tuzları temizlenmesi için DİYALİZ makinesine bağlanması veya böbrek naklini yapılması gerekir.
Diyaliz makinesi, idrarla atılamayan su, üre, ürik asit ve madensel tuzların kandan süzülerek kanın temizlenmesini sağlar. Bu yöntem, kalıcı tedavi sağlamaz. Kalıcı tedavi için böbrek naklinin yapılması gerekir.
Organ nakli, canlı bir kişinin bir böbreğini (sağlıklı bir kişi tek böbrekle de yaşayabilir ) ya da yeni ölmüş ama organları hala canlı birinin böbreğini alarak yapılabilir.

d) Nefrit :
Nefronların iltihaplanması hastalığıdır. Yüz, göz ve ayak bileklerinde şişme gibi belirtileri vardır. Bulaşıcı hastalıklar sonucu oluşur.

e) Üremi :
Böbrek yetmezliği sonucu idrarla atılması gereken zararlı ve atık maddelerin atılamayıp kanda (vücutta) birikmesi sonucu ortaya çıkan hastalıktır.

f) Albümin :
Nefronların görevini yapamaması sonucu, proteinli maddelerin idrara geçmesidir.

g) Sistit :
Üreme organları veya kan yoluyla gelen mikropların, idrar yollarında oluşturduğu yanmadır.

SORU : 1- Boşaltım sisteminin sağlığının korunması için neler yapılmalıdır?
2- Hastalanıldığında niçin idrar tahlili istenir?







6- Boşaltım Sisteminin Sağlığı ve Korunması :

1- Yeterli miktarda sıvı alınmalıdır. (Böbreklerin rahat çalışması için bol sıvıya ihtiyacı vardır. Alınan sıvı miktarı sıcak ve kuru havalarda arttırılmalıdır. Günlük en az 2 litre su alınmalıdır.)
2- İdrar uzun süre tutulmamalıdır. (Böbrek taşları oluşabilir).
3- Böbrekler ve idrar yolları soğuktan korunmalıdır. (Böbrek sağlığı için).
4- Aşırı acı ve baharatlı yiyecekler yenilmemelidir.
5- Düzenli banyo yapılmalıdır. (Derideki gözeneklerin açılması için).
6- İçilen su ve yenilen besinler temiz olmalıdır.
7- Böbrek iltihabı rahatsızlıklarında tedavi yarıda kesilmemeli ve ilaçlar zamanında alınmalıdır.
8- Diş çürükleri ve boğaz iltihabı hemen tedavi ettirilmelidir. (Çürük veya iltihaba yol açan mikroorganizmalar, kalıcı böbrek rahatsızlıklarına yol açabilir.)
9- Kişisel temizliğe dikkat edilmelidir.

NOT : 1- Boşaltım sistemi, solunum ve dolaşım sistemleri ile birlikte çalışır.
2- İdrarda safra sıvısı olduğu için idrar sarı renklidir.
3- Kandan süzülen idrarda glikoz (şeker) varsa bu kişi şeker hastasıdır.
4- Bel soğukluğu ve AİDS, cinsel yolla veya kan yoluyla bulaşan bulaşıcı hastalıklardır ve bu hastalıklar böbreklerin çalışmasını engellerler.
5- Böbreklerin en küçük görev birimi nefronlardır. Nefronlar, süzme ve geri emilme yoluyla çalışırlar.
6- • Her böbrekte yaklaşık 1 milyon tane nefron bulunur.
• Vücutta her 1 dakikada kanın 1 litresi böbreklerden geçer. Günde ortalama 500 litre kan böbrekler tarafından süzülür.
• Böbrekler her 10 – 20 dakikada bir vücuttaki kanın tamamının süzülmesini sağlar. Bu işlem günde 100 – 150 kez tekrarlanır.
• Böbreklerde süzülen kanın %98–99’u geri emilerek böbreklerden uzaklaştırılır.
• Günde ortalama 1,5 – 2 litre idrar oluşur. (Hayat boyu yaklaşık 45.000 litre).
• İdrar kesesi, yetişkin insanlarda 600–700 mlt kadar, çocuklarda ise 500 mlt kadar idrar tutabilir. Çocuklarda idrar kesesinin ¼ ü dolunca çocuk idrar yapma ihtiyacı duyar.
7- Kalın bağırsak, boşaltım sistemi organı değildir, sindirim sistemi organıdır.
8- Böbrek atardamarı → Oksijeni bol, taşıdığı kanda zehirli atıklar fazla.
Böbrek toplardamarı → Karbondioksiti bol, taşıdığı kan zararlı maddelerden arındırılmış.
9- Bir nefronun yapısı üç kısımdan oluşur:
1- Glomerül : Kılcal damarların oluşturduğu yumaktır.
2- Bowman Kapsülü : Kılcal damar yumağının ( glomerül’ün )
çevresini saran zarsı yapıdır.
3- Boşaltım Kanalcıkları : Bowman kapsülünün devamıdır.
Kanalcıklar kıvrımlı olup, yer yer ‘U’ görünümü alırlar.(U kısım kabuk bölgesinde değildir, öz bölgesine sarkmıştır.) Boşaltım kanalcıkları, böbreğin ortasına açılan toplama kanallarına uzanırlar.
10- Öz bölgesinde taban kısmı kabuk bölgesine, tepe kısmı havuzcuğa bakan, piramit şeklinde yapılar vardır. Bunlara malpighi piramitleri denir. Bu piramitler idrar toplama kanallarından oluşur. Ayrıca boşaltım kanalcıklarının U kısmı da öz bölgesindedir.
Öz bölgesi süzülen sıvıdaki faydalı maddelerin geri emildiği yerdir.
11- İdrarın oluşması ve vücuttan atılması :
• Kan, böbrek atardamarları yoluyla böbreklere gelir ve nefronlarda süzülür.
• Kan içindeki yararlı maddeler, süzülme sırasında nefronlarda emilir (geri emilim) ve tekrar kana geçer.
• Süzülerek temizlenen bu kan, böbrek toplardamarı ile böbreklerden çıkar.
• Süzülmeden sonra kalan tuzun ve suyun fazlası ile üre idrarı oluşturur.
• Oluşan idrar, üreterde ve idrar kesesinde toplanır.
• İdrar üretra ile vücuttan dışarı atılır.
12- Boşaltım sistemi hastalıklarını inceleyen bilim dalına nefroloji denir.



1- Ülkemizde böbrek nakli ihtiyacı karşılanabiliyor mu?
Ülkemizde yaklaşık 30 bin kronik böbrek yetmezliği hastası, haftanın üç günü diyaliz cihazına bağlı olarak “böbrek nakli olabilmek umuduyla’ hayatını sürdürmeye çalışmaktadır. Ancak bu hastaların yılda sadece 600’ü bu imkânı elde edebiliyor. Ülkemizde bugüne kadar toplam 4800 böbrek nakli yapılmıştır. Yeterli sayıda organ bağışı yapılmadığından böbrek nakli ihtiyacı karşılanamamaktadır.

2- Hastalar böbrek nakli nasıl yapılıyor?
Yaşayan bir insanın böbreklerinden birinin nakil ihtiyacı olan bir başkasına ameliyatla nakledilmesi şeklinde yapılır. Ayrıca beyin ölümü geçekleşmiş bağışçının böbreğinin alınarak ihtiyacı olan bir kişiye verilmesi yoluyla da gerçekleşir.

TEK HÜCRELİLER


TEK HÜCRELİLER
Bir hücreden oluşmuş canlılardır.Bunların beslenme,solunum,boşaltım ve üreme gibi bütün yaşamsal faaliyetler bir hücrede toplanmıştır.Bu canlıların büyük bir kısmı sulu ve nemli ortamda yaşar.Yeşil su yosunu,diyatome,amip,terleksi hayvan,kamçılı hayvan suda yaşayanlardır.

VİRÜSLER

Genellikle yapıları yönetici molekül ve protein kılıftan oluşmuştur.Virüsler ancak ''Elektron mikroskobu''
ile görülebilirler.Işık mikroskobu ile görülemezler.Bir virüs bakteriyle karşılaştırıldığında bakterinin yanında çok küçük bir boyuta sahiptirler.Bu boyut nm (nanometre,yani metrenin milyarda biri) birimi ile ölçülebilirler.
Virüsler genellikle 15 nm ile 450 nm arasında bir büyüklüğe sahiptir. Bu nedenle sadece elektron mikroskopunda görülür.
Hayatsal olmaması, yönetici moleküllerinin DNA veya RNA olabilmesi, konak hücre içinde canlı, hürce dışında cansız olmaları virüsleri prokaryot ve ökaryot hücrelerden ayırır.
Bitkilerde, hayvanlarda ve bakterilerde yaşayan virüsler hastalık etkenidirler.
Bakterilerde yaşayan virüslere BAKTERİYOFAJ veya FAJ denir. Konak olarak bakterileri kullanan fajlar, bakteri içine kendi DNA’sını gönderir. Protein kılıf dışarıda kalır. Virüs DNA’sı bakteri içinde kendini eşler, yeni protein kılıflar oluşturur. Bakteri parçalanır, oluşan virüsler serbest kalır. Bazen de bakteri içine giren faj DNA’sı ona hiç zarar vermeden kalabilir ve birlikte yaşayabilirler. Bakteri bölünerek çoğaldıkça içindeki virüs DNA’sı da çoğalabilir.
Ökaryot çoğalan (hastalık yapan) virüsler genellikle hücreye yönetici molekülünü göndermez, olduğu gibi girer ve çoğalır. Hücre zarındaki glikoproteinlerin “virüs almaç”ı olarak da görev aldığı, bu yüzden her virüsün farklı dokuların hücrelerine girip çoğalabildiği sanılmaktadır.

Virüslerin yönetici moleküllerine azotlu bazların türevleri (daha büyük molekülü olanlar) katıldığı için konak hücrenin lizozom enzimlerine karşı dayanıklı olduğu tahmin edilmektedir.
Genellikle hayvansal virüslerde yönetici moleküller DNA, bitkisel virüslerde RNA’dır.
RNA ihtiva eden virüslerde enzim bulunur. Enzim sadece konak hücrenin zarını eritmekte kullanılır. Sarı humma virüsleri karaciğerde, kuduz virüsleri beyinde ve omurilikte, çiçek, kızamık, siğil virüsleri deride çoğalır.
Hücre canlı ve öldürülmüş virüslerde muamele edilirse İNTERFERON salgılar. Kızamık, kabakulak, kızıl hastalığı geçirenler kolay kolay bu hastalıklara yakalanmazlar.



BAKTERİLER

Prokaryot hücrelerdir. Monera alemi içinde yer alırlar. Dünyada bulunmadığı yer yok gibidir. Bakteriler 0.2-2 mikron genişliğinde 2.60 mikron boyunda canlılardır. Işık mikroskopunda yuvarlak (küre), virgül, çubuk, sprial şekillerde görülürler. Bakteriler bu şekillerine göre dört gruba ayrılırlar.

1. Küre biçiminde olanlar (Kok)
2. Çubuk şeklinde olanlar (Basil)
3. Burgu biçiminde olanlar (Spirillum)
4. Virgül şeklinde olanlar (Vibrio)

Koklardan ikişerli bulunanlara diplakok, tesbih dizisi gibi olanlara streptokek, üzüm salkımı gibi olanlara stafilokok denir. Koklar ve basiller koloni meydana getirirken sprilillumlar nadir koloni oluşturur.
Bakterilerin gram boyası ile boyananlarına gram(+) pozitif, boyanmayanlarına gram(-) negatif adı verilir.

Yapısı: Bakteriler bir zar ile, bu zar üzerindeki güçlü ve sert bir hücre çeperi ile örtülüdürler. Hücre çeperi protein ve karbohhidratlardan yapılmıştır. Bu çeper mumsu ve sümüksü yapıdadır. Bu çeper hücrenin korunmasını ve belli bir şekilde olmasını sağlar. Çoğu bakteride çeper yapısında seliloz bulunmaz. Bazı bakterilerde çeper dışında kapsül bulunur. Kapsül çoğunluk karbonhidratlardan oluşmuş bir yapıdadır. Yapışkan ve hücreyi koruyucu özelliktedir. Kapsüllü bakterilerin çoğu hastalık yapıcıdır. Bakterilerin içinde ortalama % 90’ı su olan stoplazma bulunur. Bakterilerde çekirdek zarı ve çekirdekçik yoktur. Tipik bir mitoz bölünme görülmez. Çekirdek materyali stoplazma içinde yer alır. Hücrenin kromozomları stoplazma içindeki DNA dır. Koromozomları daima monoploid (n) sayıdadır. Stoplazma içinde glikojen protein ve yağ tanecikleri bulunur. Ribozom ve kofullar küçük ve stoplazma içine dağılmış durumdadır. Bakterilerde mitokondri, kloroplast, golgi aygıt, endoplazmik retikulum gibi zarla çevrili organeller bulunmaz. Mitokondri yerine mezozom, kloroplast yerine tilakoit denilen zar kıvrımları bulundurur.


Bakteri içinde metabolik olayların düzenlenmesini sağlayan enzimler stoplazmik içinde bulunur. Bir kısmıda hücre zarının iç yüzeyinde dizili olarak bulunur. Bu sayede sıvı içinde yüzerek hareket ederler. Ancak toz taneciklerine, su damlacıklarına tutunarak uzak mesafelere taşınabilir.

Beslenmeleri: Bakteriler beslenmeleri bakımından çok çeşitlilik gösterir. Ototrof olanları arasında fotosentez ve kemosentez yapanları bulunur. Fotosentez yapanlara fotosentetik bakteriler (örneğin kükürt bakterileri), kemosentez yapanlara kemosentetik bakteriler (örneğin azot bakterileri) adını alır.
Heterotrofların sarofit (çürükçül) olanları, parazit olanları vardır.
Çürükçül olanlardan büyük bir kısmı faydalı bakterilerdendir. Bu bakteriler bitki ve hayvan artıklarını parçalayarak, organik ve inorganik maddeler haline çevirerek yeniden kullanılmalarını sağlarlar. Saprofit bakteriler organik maddeleri hücre dışı sindirim ile parçalayan gelişmiş bir enzim sistemine sahiptir.
Bazıları üzerinde yaşadığı konak canlıya fayda sağlar. (Mutualizm). Parazit bakterilerden insanda hastalık meydana getirenlere PATOJEN BAKTERİLER denir. Bunlardaki endotoksin ve ekzotoksin denilen maddeler konak canlıya zarar verirler. Parazitlerin ortama en iyi uyum sağlayanları konak canlıyı öldürmeyenleridir.

Solunum: Bakterilerin çoğu oksijenli solunum (aerob) yapar. Bununla ilgili enzimler mitokondri yerine hücre zarı üzerinde bulunur. Bazı bakteriler ise oksijensiz ortamda yaşayabilir, (anaerob) örneğin taşınınca ölürler. Bir kısmı da hem oksijenli, hem de oksijensiz ortamda yaşayabilir. Normal olarak, oksijenli ortamda yaşayanlar kısa bir süre oksijensiz ortamda yaşayabilen bakteriler bulunur. Bu tip bakterilere geçici anaerob bakteri adı verilir. (Örneğin tifobasili). Normal olarak oksijensiz ortamda yaşayan, ama kısa bir süre için oksijenli ortamda yaşabilen bakterilere de geçici aerob adı verilir. (örneğin E. coli bakterileri)

Üreme: Bakteriler bölünerek (Eşeysiz olarak) çoğalırlar (mitozla geometrik oranda artar). Bakteriler uygun şartlarda çok hızlı bölünürler. Bir bakteri 20 dakikada bir bölünerek geometrik dizi ile artar. Ancak bu hızlı artış bir süre sonra su ve besinlerin bitmesi ve zararlı artıkların ortamda giderek çoğalmasıyla yavaşlar, populasyonun büyüme oranı da giderek azalır. Bakteriler zaman zaman (iki bakteri yan yana gelerek) eşeyli üreme yaparlar. (Aralarındaki stoplazmik köprü ile gen alış verişi yaparlar.) Bakterilerin bu şekildeki eşeyli üremesine KONJUGASYON adı verilir.
Uygun olmayan ortamlarda bakteriler ENDOSPOR oluşturarak varlıklarını sürdürürler. Şartlar düzelince canlılık faliyetlerini hızlandırıp çoğalabilirler.
BİR  HÜCRELİ  CANLILARA ÖRNEKLER
Bir hücrelilerin hepsi sularda yaşarlar.
 Kökbacaklılar
Örnek      : Amip
Özellikleri:
—   Vücudun belli bir şekli yoktur.
—   Beslenme ve hareketleri yalancı ayaklarla olur.
—   Eşeysiz olarak bölünmeyle çoğalırlar

Kamçılı hayvan
Örnek                     : ÖGLENA
Özellikleri               :
—   Kloroplastları vardır. Fotosentez yaparlar.
—   Işığa duyarlı göz lekeleri vardır.
—   Kamçıyla yüzerek hareket ederler.
—   Eşeysiz olarak bölünmeyle çoğalırlar.
—   Hem bitki hem de hayvan özelliği gösterirler.

SPORLULAR
Örnek                                     : Sıtma Plazmodyumu
Özellikleri                              :
—   Hepsi parazittir
—   Hareket organelleri yoktur.
—   Eşeysiz olarak sporlanarak çoğalırlar
—   Sıtma plazmodyumu “anofel” denilen sivrisineklerin tük-
       rük bezinde yaşar. Sivrisineğin insan kanını emmesiyle
       insana bulaşır. İnsanda “sıtma hastalığı” nı yaparlar.
       Sıtma hastalığı “kinin” denilen ilaçla tedavi edilir.

HAŞLAMLILAR
Örnek                      : Terliksi hayvan (paramezyum)
Özellikleri               :
—   Hareketleri kirpiklerle(ince titrek tüyler) olur.
—   Eşeysiz olarak bölünerek çoğalırlar.
—   Besinlerini ağızla alırlar.
—   Boşaltım kontraktil kofullarla olur.
—   Bir hücrelilerin en gelişmiş örneğidir.
Bazı bir hücreli canlıların belirgin özellikleri

Bir hücreli          Hareket şekli         Üremesi        Besin alınışı             Boşaltım

Amip                 Yalancı ayakla      Bölünerek     Kök ayaklarla          Kofullarla
Paramesyum       Sillerle                Bölünerek      Hücre ağzıyla          Kofullarla
Öğlena                Kamçıyla            Bölünerek      Fotosentez yapar        Kofullarla


SOLUNUM SİSTEMİ



SOLUNUM SİSTEMİ
Kan hücrelere besin ve oksijen taşır. Hücrelerde taşınan bu besinler oksijenle yakılır.Besinlerin bu şekilde oksijenle birleşerek enerji açığa çıkarması olayına solunum denir.Solunum olayı sonucunda su, karbondioksit gibi atık maddeler açığa çıkar.Oluşan enerji vücutta kullanılır.Su ve karbondioksit ise dışarı atılır. Solunum organları (Solunum sistemi), akciğerlerle, havayı dışardan alıp akciğerlere taşıyan burun, yutak, gırtlak ve soluk borusudur. Deri de yardımcı solunum organıdır Hücrelerimizde gerçekleştirilecek solunum olayı için gerekli oksijeni dış ortamdan alan ve karbon dioksitin dış ortama verilmesini sağlayan sisteme solunum sistemi denir.
Solunum sistemimizi oluşturan organlar; burun, gırtlak, soluk borusu ve akciğerlerdir. Yutak ve deri, solunuma yardımcı organlardır.

1.Burun: Solunum havasının alınmasını ve nemlendirilmesini sağlar. İçerisinde bulunan kıllar ile solunum havasının temizlenmesini sağlar. Aynı zamanda koku alma organıdır.Sümüksü sıvı sayesinde havadaki tozları ve yabancı maddeleri tutar.

2.Yutak: Burun ve ağız boşluğunun yemek ve soluk borusuna açıldığı bir yol ağzı gibidir. Burun ve ağızdan alınan havanın soluk borusuna iletilmesini sağlar.

3.Gırtlak: Soluk borusunun üst kısmının genişlemiş bölümüdür. İçerisinde konuşmamızı sağlayan ses telleri bulunur.

4.Soluk Borusu:Yutak ve akciğerleri birbirine bağlar. Üst üste dizilmiş yarım yay şeklindeki kıkırdak halkalarından oluşur. Soluk borusu dördüncü sırt omuru hizasında ikiye ayrılarak bronşları, bronşlar da akciğer içerisinde dallanarak bronşcukları oluşturur. Bronşçuklar da alveol (hava keseleri) ile sonlanır.

a) Akciğerlerin yeri ve yapısı: Akciğerler göğüs boşluğunda bulunur. Kalple birlikte göğüs boşluğunu doldurur. Göğüs ve karın boşluğunu ayıran diyafram denilen zarın üzerindedir. Arası özel bir sıvı ile dolu iki katlı zarla çevrilmiştir. Akciğerlerin yapısı süngere benzer. Hacmi büyüyüp küçülebilir. Rengi açık pembedir. Sağ akciğer 3, sol akciğer 2 bölümden yapılmıştır. Bu bölümlere lob denir. Sol akciğerin 3. lobunun yerini kalp almıştır.Bronşlar akciğerlerin içinde bronşcuklarla devam eder. Bronşçukların ucunda üzüm salkımına benzeyen alveol denilen hava keseleri bulunur. Alveoller kılcal kan damarları ile çevrilidir. Oksijen ve karbondioksit değişi-mi alveollerde gerçekleşir. Alveole giren havadaki oksijen kılcal kan damarlarına geçer. Kirli kandaki karbondioksit de yine alveollerde tutularak dışarı verilir. Buna hücre dışı solunum denir.

b) Akciğerlerin görevleri: Akciğerlerin çok önemli olan iki görevi vardır. Dışarıdaki havayı alıp (soluk alma), hava içindeki oksijenin alveollerin etrafındaki kılcal kan damarlarına geçmesini sağlamak. Organlardan kirli kanla gelen karbondioksiti alveollere alıp dışarı atılmasını (soluk verme) sağlamaktır.

Solunum Olayı: Temiz kandaki oksijen, vücut hücrelerine geçerek şekerle (glikoz) reaksiyona girer. Bu olaya hücre içi solunum denir. Hücre içi solunum bir yanma olayıdır. Yanma sonucunda enerji, karbondioksit ve su açığa çıkar. Enerjiyi vücudumuz kullanır. Su ve karbondioksit kana verilir. İnsanlarda solunum olayı, göğüs ve akciğerlerin daralıp genişlemesiyle sağlanır. Bu olay, göğüs ile karın boşluğunu ayıran düz kaslardan yapılı diyafram ile kaburgalar arası kasların kasılıp gevşemesi sonucu oluşur. Hücre içi solunumun denklemi;

Oksijen + Besin —> Karbondioksit + Su + Enerji

Akciğerlerin sağlığının korunması için; Soluduğumuz hava, olabildiğince temiz ve nemli ol malı. Terli iken soğuğa çıkılmamalı Kapalı yerlerde fazla kalmamalı. Toz, toprak, duman (sigara akciğer kanserinin er önemli nedenidir) gibi maddeler solunum havasında bulunmamalı

6) Diyafram kası:Göğüs boşluğunun alt kısmını kaplayan yassı bir kastır. Aşağı-yukarı kasılıp gevşeyerek göğüs boşluğunun hacmini değiştirir. Bu nedenle akciğerlere hava giriş-çıkışı kolaylaşır. Ayrıca göğüs kasları kasılıp gevşeyerek kaburgaların açılıp kapanmasını ve akciğerlere havanın girip çıkmasını sağlarlar.Diyafram aşağıya doğru çekilip, göğüs kasları kasıldığında kaburgalarımız yukarı kalkacağından, göğüs boşluğunun hacmi genişler. Akciğerlere hava dolar, soluk alırız. Diyafram yukarı doğru şişkin; kaburgalarımızı hareket ettiren kaslar gevşek iken göğsümüzün hacmi küçülür. Bu durumda dışarıya hava verilir.Dakikada 16-18 defa soluk alıp veririz.

Soluk alma:Soluk alma olayında sırası ile şu olaylar gerçekleşir:
1. Kaburgalar arasındaki kaslar kasılır.
2. Diyafram kası kasılır.
3. Göğüs boşluğu genişler.
4. Akciğerler genişler.
5. Akciğerlerdeki hava basıncı düşer.
6. Oksijen alveollere kadar gelir.

Soluk verme Soluk verme olayında da sırası ile şu olaylar gerçekleşir:
1. Kaburgalar arası kaslar gevşer.
2. Diyafram kası gevşer.
3. Göğüs boşluğu daralır.
4. Akciğerler daralır.
5. Alveollerdeki karbondioksit dışarı atılır.
Soluk alıp-verme olayı kısa süreli olarak kontrol altında tutulabilmesine rağmen isteğimiz dışında işleyen bir olaydır.

Deri:Derinin görevlerinden biri de solunum organı olan akciğerlere yardımcı olmasıdır.Deri üzerinde bol miktarda gözenekler bulunur. Deri, ter ve dışarıdan gelen kirlerle tıkanmadığı sürece O2 alıp CO2 verme görevini rahatça yapar. Bu nedenle her banyoda derinin gözenekleri açıldığından banyo sonrası rahatlanır.Derinin gözenekleriyle alınan O2 hemen derinin altında yer alan kılcal kan damarlarına geçerek vücuda dağılır. Aynı şekilde deri altındaki kılcal damarlara gelen kandaki CO2 de derideki gözeneklerden atılır.

Solunum Sistemi Hastalıkları:Boğmaca, nezle, kızıl, kızamık, kabakulak, menenjit zatürree, zatülcenp, çiçek, su çiçeği, verem, difteri (kuş palazı) dır.

Bunun dışında, solunum sisteminin sağlığını korumak için aşağıda belirtilen hususlara dikkat edilmesi gerekir:
Burundan nefes alınıp verilmeye çalışılmalıdır. Burun, zararlı mikroplan tutarak diğer solunum organlarına geçişini engeller.
Vereme karşı BCG aşısı yaptırılmalıdır.
Dengeli beslenmeli ve düzenli olarak spor yapılmalıdır.
Bronşit, zatürree, astım gibi solunum sistemi hastalıklarında gecikmeden bir sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.
Alkol, sigara gibi solunum sistemine zarar veren alışkanlıklardan uzak durulmalıdır
Zaman zaman orman, göl, deniz kıyısı gibi havası temiz olan yerlerde dolaşılmalıdır.
Kalabalık, havasız, ve tozlu yerlerde fazla durulmamalıdır.
Teneffüslerde pencereler açılarak sınıfın havası temizlenmelidir.


Teknolojik gelişmelerin solunum sistemi sağlığına olumlu, olumsuz etkileri  Solunum hastalıklarına karşı önlemler

Yalnızca beslenmemiz değil, solumamız da bizi biçimlendirir. Solunum yalnızca başka organları ve sistemleri etkilemekle kalmaz, hastalıklara da yol açabilir. Beden bir bütün olduğuna göre, bu etkileşimin ters yönde gerçekleşmesi de olasıdır. Akciğer tedavisinde, dolaşım sisteminin durumu da göz önünde bulundurulmalıdır. Kalp ve dolaşım sistemi hakkında öğrendiklerimiz, akciğerler için de önemlidir. Bu doğrultuda, sindirim sisteminin ve özellikle dışkılama organlarının durumuyla da ilgilenmek gerekir; çünkü akciğerler, bağırsakların, böbreklerin ve derinin görevini, yani bedende oluşan atıkların dışkılanma görevini paylaşır. Bu organlardan herhangi birinde bir problem oluştuğunda, beden, öteki organlara daha fazla görev yükleyerek, dengeyi sağlamaya çalışır. Ama, atıkların dışkılanmasında akciğerlerin rolü sınırlıdır. Örneğin, bağırsaklardaki bir tıkanıklığa akciğerler çözüm üretemez.

Doku ortamı sürekli olarak oksijenle beslendiğinde, pek çok hastalıklı doku değişiklikleri önlenmiş olur. Kan dolaşımı yoluyla dokulara taşınan oksijenin miktarı ise, öncelikle solumaya bağlıdır.

Değinilen konulara bakıldığında, bu sistem için öngörülecek olan önlemlerin, öncelikle düzenli beden hareketleri yapmak ve doğru solumak olduğu görülür. Solumak, farkına varılmadan gerçekleşen bir işlevdir, ama doğru ve bilinçli solunumun değeri anlatılmakla bitmez.

Tüm hastalıklarda olduğu gibi, burada da geçerli olan başlıca kural şudur: En etkili önlem, doğru yaşam biçimidir. Beslenme, hareketlilik ve yaşam kalitesi, akciğerlerin sağlığını büyük ölçüde etkiler. Akciğerlerin sağlığının korunabilmesi için, kişinin iç dünyası ve dış dünyası uyumlu bir akış içinde olmalıdır. Soluduğumuz hava eğer kirli ise, ormanların yapısında bozulmalar olduğu gibi, akciğerlerin yapısında da bozulmalar başlar. Kimyasal atıklarla, gazlarla ve dumanla kirletilmiş havadan kaçınmak gerekir. Duman konusu açılmışken, sigaradan da söz etmek gerekir. Tütün kullanımı, birey ile çevresi arasında katran ve külden bir katman oluşturarak, akciğerlerin ekolojik işlevini sınırlar. Bu durum, bronşitten kansere kadar uzanabilen çok önemli problemlere yol açabilir. Ayrıca, bedenin geri kalan bölümünün gereksinimi olan oksijen miktarının azalmasından kaynaklanabilecek oluşumları da unutmamak gerekir. Eğer kendimizi ve çevremizi iyileştirmek istiyorsak, sigarayı bırakarak iyi bir başlangıç yapabiliriz.

Ayrıca, tanınması ve kaçınılması gereken daha başka türsel tehlikeler de var. Bir enfeksiyondan (bulaşıcıdan) korunmanın en basit yolu, o enfeksiyon kaynağından uzak kalmaktır. Ama her zaman ve her yerde böyle davranamayacağımıza göre, bedenimizin savunma ve bağışıklık sisteminin hep sağlıklı ve çalışır durumda tutulması kaçınılmazdır. Bu şansa sahip olan beden, dış etkenlere karşı kendini korumada olağanüstü başarılara ulaşabilir. Ama bu düzeye ulaşabilmesi için onu, çeşitli vitaminleri içeren dengeli bir beslenmeyle ve düşüncelerin, duyguların, davranışların dengeli ve sağlığı destekleyici olduğu bir yaşam biçimiyle güçlendirmemiz gerekir. Bu bağlamda, gereksiz yere veya gereğinden fazla antibiyotik kullanımına son verilmesi doğru olur. Gerektiğinde ve gereğince kullanıldığında hayat kurtarabilen bu tür ilaçlar, sağlığımızı korumakla görevli olan savunma ve bağışıklık sistemini tam anlamıyla iflas ettirebilme gücüne de sahiptirler.

Ayrıca, antibiyotikler, uzun süreli kullanımları sürecinde, alışılmışın üstünde dirençli bakterilerin üremesini sağlayabilirler ve bu durum, söz konusu hastalığın tedavisinin giderek zorlaşmasına yol açar. Doktorların gözlemlerine göre, bu tür gelişmeler son otuz yıl içinde giderek endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Doğru bir yaşam biçimi ve uygun şifalı bitkiler seçimi sayesinde, çoğu zaman antibiyotik kullanımına gerek kalmayabilir.



SOLUNUM

Vücutta bulunan bütün sistemler (sindirim, dolaşım, solunum ve boşaltım)
birbirleriyle uyum ve işbirliği içinde çalışırlar. Şekilde bu sistemlerin
birbirleriyle olan ilişkileri ve bağlantıları görülüyor.


Solunum hassas dengeler üzerine kuruludur. Solurken ciğerlerimize çektiğimiz
havanın soğuk ve kirli olması sağlığımızı olumsuz yönde etkiler. Bu yüzden
havanın önceden temizlenmiş ve ısıtılmış olması gerekmektedir. Burnumuz tam
da bu işe uygun olarak yaratılmıştır; burun duvarlarında bulunan kıllar ve
içerideki yapışkan madde, içeri giren havadaki tozları yutarak süzme işini
gerçekleştirir. Ayrıca hava, burun içindeki kıvrımlardan geçerek ısınır.
Burun kemikleri içinde öyle özel bir yapı vardır ki içeri giren hava, burun
içinde ancak birkaç tur attıktan ve ısındıktan sonra ciğerlere gidebilir.
Küçücük bir kemiğin içinde hava akımına bir kaç tur attıracak yapı ancak
özel bir tasarım sayesinde ortaya çıkabilir.
Bütün bu saydığımız basamaklar sonucunda içeri giren hava nemlendirilmiş ve
tozlardan arınmış şekilde nefes borusuna gelir.

 soluk alıb verme mekanızması asağıdakı gibidir.


İYİ NEFES ALMA
İnsanda Solunum Sistemi:
Solunum elemanları sırası ile; ağız ve burun-gırtlak-soluk borusu-bronş-bronşcuk-alveol kesesi şeklindedir.
Burun boşluğunu döşeyen zar nemli ve kıllıdır. Hava burada temizlenir ve ısınır.
O2 alveollerden akciğer kılcallarına geçer.
Soluk borusu, yemek borusunun önünde yer alır. Besinler yutulurken epiglottis (gırtlak kapağı) otomatik olarak soluk borusunu kapatır.
Solunum merkezi omurilik soğanındadır.
Diyafram:
Göğüs boşluğunu karın boşluğundan ayıran kas tabakasıdır. Memelilerin karakteristik özelliğidir, kuşlarda bulunmaz.
Pleura Zarı:
Akciğerleri saran ince zardır


Solunum Hızını Etkileyen Faktörler
1.Sinir impusları
2.Kaburga kaslarının kasılıp gevşemesi
3.Diyaframın Kasılıp gevşemesi
4.Akciğerde ki basınç azlığı ve fazlalığı
5.Kanda ki CO2 konsantrasyonu (CO2 artarsa asitlik artar ve solunum hızlanır)

Soluk Alıp Verme Mekanizması
Nefes alma sırasında; diyafram kasılarak düzleşir, kaburga kasları kasılır, göğüs boşluğu genişler ve akciğerde ki hava basıncı düşer.
Nefes verme sırasında; diyafram gevşeyerek kubbeleşir, kaburga kasları gevşer. Göğüs boşluğu daralır ve akciğerde ki hava basıncı artar.
Canlılarda çeşitli O2 taşıyıcı pigmentler (hemoglobin, hemosiyanin) bulunur.




FOTOSENTEZ

Bitkiler organik maddelerle beslenmektedir. Tüm bitkiler kendi besinlerini kendileri üretirler. Bu organik maddeleri, üretmek için gerçekleştirdikleri işlemede “FOTOSENTEZ” adı verilir.

Fotosentez, bitkileri diğer canlılardan ayıran en önemli özelliktir. Fotosentez işlemi, bitkilerin yapraklarında bulunan “klorofil” adını verdiğimiz yeşil pigmentlerdir. Klorofil, bitkilerin güneş enerjisini emmesinde çok önemli rol oynamaktadır. Çünkü, fotosentez olayının başlangıcı için, güneş enerjisine ihtiyaç duyulur.

Bitki hücrelerini, insan ve hayvan hücrelerinden ayıran en büyük özellik ise, hücrelerin güneş enerjisini direk olarak kullanabilen yapıda olmasıdır. Bu hücreler sayesinde, bitkiler güneş enerjisini, besin enerjisine çevirirler ve kendi bünyelerinde depolarlar. Fotosentez olayının gerçekleşmesi için, ışık ve ısı temel şarttır. Bu yüzden hiçbir bitki ışık (güneş) olmadan yaşayamaz. Çünkü fotosentez yapamayacakları için, kendi besinlerini üretemezler.

Güneş enerjisini kimyasal enerjiye dönüştüren bitkiler, bunu nişasta olarak depolarlar. Nişasta çok büyük bir enerji kaynağıdır. Ve bitkiler bu enerjiyi, büyümek ve gelişmek için kullanırlar.
Fotosentez olayı kısaca şu şekilde formülize edilebilir;

Güneş Enerjisi + Karbondioksit + Su = Glikoz (şeker)

Buradan da açıkça anlaşılacağı gibi, Fotosentez olayı bitkiler için ne kadar gerekli ise, dünyada yaşayan tüm canlılar için o kadar gereklidir. Çünkü bitkiler, besin üretmek için karbondioksit kullanırlar.

Yani bizim soluduğumuz havayı temizlerler. Evrende her şey inanılmaz bir zincir şeklinde birbirine bağlıdır. Ne insanlar bitkiler olmadan yaşayabilir, nede hayvanlar. Bitki yoksa, hayatta yoktur.

Bu yüzden doğamızı sevelim ve daha güzel bir doğa için el ele savaşalım!

HÜCRE BÖLÜNMELERİ


• Hücrelerin benzerlerini oluşturmasıdır.İki sebepten dolayı olur.
a) Yüzey-hacim ilişkisinin bozulması
Hücreyi küre şeklinde düşünerek bu ilişkiyi açıklamaya çalışalım.

Eğer hücremiz r yarıçaplı olsaydı Alanı=Yüzeyi=4r2 Hacmi=(4/3)r3 olurdu.

Eğer hücremiz 2r yarıçaplı olsaydı Alanı=Yüzeyi=4(2r)2 Hacmi=(4/3)(2r)3 olurdu.Yani yüzey ilk durumun 4 katına çıkarken hacmi 8 katına çıkmaktadır. Daha açık söyleyecek olursak ilk durumda yüzey-hacim ilişkisi oranına 1-1 oran dersek ikinci durumda bu oran 1-2 olur.Yani yüzey-hacim ilişkisi bozulmuştur.

b) DNA’nın eşlenmesi

• Bütün hücreler bölünemez.(Sinir hücresi, sabit dokular, vb…)
• Canlılarda 2 çeşit hücre bölünmesi vardır.

1) MİTOZ BÖLÜNME
• Eşeyli ve eşeysiz üreyen bütün çok hücreli canlılarda büyüme ve gelişmeyi sağlayan temel olay mitoz bölünmedir.Tek hücrelilerde ise hücre bölünmesi her defasında üremeyi sağlamış olur.
• Eşeysiz üremelerde, yenilemelerde görülür.
• Kromozom sayısı değişmez.(2n  2n)
• Kromozom yapısı değişmez.(=Çeşitlilik oluşturmaz)
• 5 safhadır.İPMAT

1) İnterfaz :
• Dinlenme ve hazırlık evresidir.
• En uzun evredir.
• Sonunda DNA eşlenir.

2) Profaz :
• Çekirdek zarı, çekirdekçik ve organeller parçalanır.
• Hayvan hücrelerinde sentrozomlar eşlenerek karşılıklı kutuplara gider.
• İğ iplikleri oluşur.(Bitkilerde bu işi golgi yapar.)

3) Metafaz :
• Kromozomlar ortada tek sıra halinde dizilirler.

4) Anafaz :
• Kardeş kromatidler birbirlerinden ayrılır ve karşılıklı kutuplara gider.

5) Telofaz :
• Çekirdek bölünmesini(karyokinezi), sitoplazma bölünmesi(sitokinez) izler.
• Çekirdek zarı, çekirdekçik ve organeller yeniden oluşur.

NOT : Bitki sitokinezi orta lamelle, hayvan sitokinezi boğumlanarak olur.

2) MAYOZ BÖLÜNME
• Üreme ana hücrelerinde görülür.(Erkek  Testis , Dişi  Ovaryum)
• Eşeyli üremelerde görülür.
• Kromozom sayısı yarıya iner.(2n  n)
• Kromozom yapısı değişir.(=Canlılarda çeşitliliği sağlar.Krossing-0ver sayesinde)
• Bölünme sonucunda 4 hücre oluşur ki bunlara gamet denir.
• 2 safhada gerçekleşir.a) Mayoz-I b) Mayoz-II

a) Mayoz – I (İPMAT)
1. İnterfaz :
• Dinlenme ve hazırlık evresidir.
• En uzun evredir.
• Sonunda DNA eşlenir.

2. Profaz :
• Çekirdek zarı, çekirdekçik ve organeller parçalanır.
• Hayvan hücrelerinde sentrozomlar eşlenerek karşılıklı kutuplara gider.
• İğ iplikleri oluşur.(Bitkilerde bu işi golgi yapar.)
• Homolog kromozomlar birbirlerine sarılırlar.(sinapsis)
• Oluşan 4 kromatidli yapıya tetrat denir.
• Homolog kromozomların kardeş olmayan kromatidleri parça değiştirir.

3. Metafaz :
• Kromozomlar ortada çift sıra halinde dizilirler.

4. Anafaz :
• Homolog kromozomlar ayrılarak karşılıklı kutuplara gider.

5. Telofaz :
• Çekirdek bölünmesini(karyokinezi), sitoplazma bölünmesi(sitokinez) izler.
• Bitki sitokinezi orta lamelle, hayvan sitokinezi boğumlanarak olur.
• Çekirdek zarı, çekirdekçik ve organeller yeniden oluşur.

b) Mayoz – II (PMAT)
• Aynı mitoz gibidir.
• DNA eşlenmesi olmaz.
• Sadece sentrozom eşlenmesi olur.
• 4 safhadır.

Mitoz bölünme Mayoz bölünme
1) Her çeşit hücre (n,2n,3n) mitoz geçirebilir. 1) Sadece diploid(2n) hücrelerde görülür.
2) Sonuçta kromozom sayısı ve yapısı aynı olan iki yeni hücre oluşur. 2) Sonuçta kromozom sayısı yarıya iner, kromozom yapısı değişir ve dört yeni hücre oluşur.
3) Bölünmenin temel olayı kardeş kromatidlerin ayrılarak farklı hücrelere geçmesidir. 3) Bölünmenin temel olayı homolog kromozomların ayrılarak kutuplara gitmesidir
4) Eşeysiz üreme,büyüme,gelişme ve rejenerasyon sağlanır. 4) Eşeyli üremenin gerçekleşmesini sağlar.
5) Çeşitlilik oluşturur. 5) Çeşitlilik oluşturur.
6) Tetrat, krossing-over, sinapsis görülmez. 6) Tetrat, Krossing–over ve sinapsis görülür.
7) Oluşan hücreler tekrar mitoz geçirebilir. 7) Oluşan hücreler tekrar mayoz geçiremez.
Hayat boyu devam eden bir olaydır. Hayat boyu olan devam etmeyen bir olaydır.
9) Metafazda tek sıra dizilirler. 9) Metafaz-I de çift, metafaz II de tek sıra dizilirler.

HÜCRE NEDİR? BÖLÜMLERİ NELERDİR ?


Canlıların temel yapı ve işlevsel birimi hücredir. Bütün canlılar bir ya da daha fazla hücreden meydana gelmiştir. Kalıtım materyali hücrede bulunur. Modern Hücre Teorisi'ne göre yeni hücreler varolan hücrelerin çoğalması ile oluşur.

Bu teoriyi şöyle açıklayabiliriz: Canlılarda gördüğümüz her türlü yapısal ve işlevsel faaliyeti hücrede görebiliriz. Yani bir hücre büyüme, boşaltım, üreme, hareket gibi, canlılığa özel işlevleri tek başına yerine getirebilir.

Bütün canlılar hücrelerin biraraya gelmesiyle oluşmuştur. Tek bir hücreden meydana gelen amip, terliksi hayvan ve milyarlarca hücreden meydana gelen insan. Canlılığın en büyük özelliklerinden birisi hücresel yapıya sahip olmalarıdır.

Her türlü özelliğimizin oluşmasını sağlayan kromozomlar hücrede bulunur. Kromozomlar, prokaryot (ilkel çekirdekli) canlılarda stoplazma içerisine dağılmış olarak bulunurken, ökaryot (gerçek çekirdekli) canlılarda çift kat zarla çevrili çekirdek organelinin içerisindedir. Kromozomlar sayesinde ana-babadaki özellikler, genç hücrelere ve tabii ki yavrularına geçer.

Anorganik ve organik evrim süreci dışında hiçbir hücre, durduk yerde ortaya çıkmaz. Ancak varolan hücrelerin mitoz veya mayoz bölünme geçirmesiyle oluşur. Mitoz bölünme, bir hücreden aynı özellikleri taşıyan iki yavru hücrenin meydana gelmesidir. Büyüme ve gelişme sırasında vücut hücrelerimiz bolca mitoz bölünme geçirerek çoğalırlar.

Mayoz bölünme ise, bir hücreden dört yavru hücrenin meydana gelmesidir. Üreme hücrelerinde görülen bir bölünme şeklidir. Canlıların çeşitlenmesine ve farklı özellikler kazanmasına olanak sağlar.

Hücrenin Bölümleri

Hücre Zarı

Singer-Nicholson adlı iki bilim adamı tarafından ortaya atılan "Akıcı-Mozaik Zar Modeli" ile açıklanır. Bu modele göre hücre zarı, tek katlı lipid tabakasından meydana gelmiş, karbonhidrat ve protein molekülleri lipid tabakasına gömülü durumdadır. Lipid tabakası sürekli hareket halindedir.

Stoplazma

Hücre zarı ile çekirdek arasını dolduran canlı sıvıdır. Büyük bir kısmı sudur. Içerisinde organel denilen çeşitli görevleri üstlenmiş ve özelleşmiş yapılar bulunmaktadır.

Endoplazmik Retikulum

Çekirdek zarı ile stoplazma ya da hücre zarı arasında uzanan iletimle görevli kanal ve borucuklar sistemidir.
GOLGİ AYGITI

Hücrenin bazalında bulunan iç içe geçmiş tabak görünümünde zar sistemidir. Yağ sentezi ve lizozomların paketlenmesinde görevlidir.

Lizozom

Tek katlı zarla çevrili, içerisinde sindirim enzimleri bulunduran organeldir.

Mitokondri

Hücrenin enerji santralidir. Oksijenli solunumun gerçekleştiği yerdir.

Kloroplast

Sadece bitki hücrelerinde bulunan bu organel, fotosentezin yani besin üretiminin gerçekleştiği yerdir.

Sentrozom

Bu organel sadece hayvan hücrelerinde bulunur ve bölünme esnasında kromozomların kutuplara taşınması görevini üstlenmiştir.
ÇEKİRDEK

Hücrenin en önemli organeli ve yöneticisi konumundadır. Dış tarafı çift kat zarla çevrili, içerisi ise karyoplazma denilen sıvı madde ile doludur. Ayrıca kromozomlar ve çekirdekçik de burada bulunur.